Sağ iken, ölmeden önce, sağlrğında (gör mek). ...
Arama Sonucu – "Göz yaşları"
Dünyaya gözlerini kapamak (yummak)
– ömrü bitip ölmek. ...
Dünyayı gözü görmemek
Sıkıntı, üzüntü, öfke, karamsarlık, hınş ya da çok mutlu olma gibi durumlarda başka bir şey düşünmemek. ...
Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu
“Bıkmadı, sabretti, ama sonunda olumlu bir sonuç, güzel bir şey ya da büyük bir kazanç elde etti.” anlamında gıpta sözü. ...
echelüminkaragöz
. zırcahil. ...
el işi göz nuru
– el emeği göz nuru ...
Eli işte (aşta), gözü oynaşta
iş yapar görünen, fakat aklı başka şeylerde olan, (kimse). ...
Elle tutulur gözle görülür
çok belirgin, çok aşık olan. ...
eski dilde göz
– dide, ayn ...
Eski göz ağrısı
Birinin çok eskiden sevgilisi durumunda olan kimse (özellikle kız, kadın); ilk göz ağrısı. ...
Fark gözetmek
Ayrım yapmak, birini ötekinden ayrı, üstün tutmak. ...
Gök gözlü
1. Göz rengi maviye şalan (kimse). -2. Gözleri bu renk olanların hainliğini belirtmek için kullanılır. ...
Gönlü gani (gönlü gözü gani)
Cömert, eli açık, gözü tok (kimse). ...
göz
– anatomi. Görme organı, basar
– Bazı deyimlerde, görme ve bakma
– Oda
– Bakış, görüş
– Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak
– Delik, boşluk
– Çekmece
– ...
Göz .alabildiğine
Gözün görebildiği en uzak yerlere kadar. ...
göz (veya gözler) önüne sermek
– açıklamak, sergilemek, göstermek, tanıtmak ...
Göz açamamak
işlerin çokluğu yüzünden başka hiçbir şeyle ilgilenememek. ...
Göz açıp kapayıncaya kadar
– çok kısa bir sürede ...
Göz alıcı
– sıfat, mecaz. Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan ...
göz alıcı göze çarpıcı
– frapan
– alımlı ...
göz ardı etmek
– gereken önemi vermemek ...
Göz ardı etmek (bir şeyi)
Onu görmezlikten gelmek, ona gereken il giyi, önemi göstermek. ...
Göz aştırmamak (birine)
Ona herhangi bir şey yapma fırsatı vermemek. ...
Göz atmak (bir şeye, yere)
Ona, üzerinde pek durmadan şöyle bir bakmak. ...
Göz aydına gitmek
Birinin sevindirici bir durumunu kutlamaya git mek. ...