– Birbirini tutmayan gereksiz sözler ...
Arama Sonucu – "kal am"
Ağız kalabalığına getirmek (birini)
Konudışı sözlerle karşısındakini şaşırtıp amacına ulaşmak ...
ağız tamburası çalmak
– sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak
– soğuktan dişleri birbirine çarpmak, çenesi titremek. ...
ağız tıkamak
– Konuşma imkanı vermemek ...
ağız yoklamak
– Ağız aramak, düşünce yoklamak, istimzaç etmek. ...
ağızlama
– Ağızlamak işi.
– Tarlayı kazarken, kazılan yerle kazılacak yer arasındaki genişlik
– Fr. Protogala ...
ağlama
– Ağlamak işi
– Fr. Blutung ...
Ağlama duvarına dönmek
Herkesin derdini döküp sızlandığı biri hali ne gelmek. ...
ağlamak
– Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık vb.nin etkisiyle gözyaşı dökmek
– Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak.
-den, mecaz. Sızlanmak, yakınmak.
-e, mecaz. Bir duruma ü ...
ağlamak para etmez
– üzülmenin yararı olmaz. ...
Ağlamaklı olmak
– neredeyse ağlayacak duruma gelmek, ağlamalı olmak ...
ağnam
koyunlar. ...
ağnamak
– (nsz) Hayvan, yere yatıp yuvarlanmak.
– Balık kendine has hareketler yapmak.
– Sevinçten coşup oynamak.
– Duvar, direk veya yük eğilmek, bel vermek, yana meyletmek.
– A ...
ağnamcı
– eskimiş. Sayım vergisi toplayan kimse ...
agulama
– Agulamak işi.
– Konuşma gelişiminde bebeğin anlamsız birtakım sesler çıkarması.
– İng. babbling ...
ağulamak
– Zehirlemek. ...
ağza almamak
– anmamak, sözünü etmemek ...
Ağzı (bir karış) açık kalmak
Bir olay ya da söz karşısında şaşırıp kalmak, donup kalmak. ...
Ağzı Açık Kalmak
– Şaşırmak ...
Ağzı dili varmamak
bk Dili varmamak. ...
Ağzı kalabalık
– sıfat. Birbirini tutmayan sözler söyleyen, yerli yersiz konuşan, boşboğaz (kimse) ...
ağzı kalabalık, gürültücü
– farfara, velveleci, kavaracı ...
ağzı kalabalıklık
– Ağzı kalabalık olma durumu ...
ağzı oynamak
– bir şeyler yemek
– konuşmak. ...
ağzı varmamak
– söylemeye, açıklamaya gönlü elvermemek. ...