– Tek bir söz olsun söylememek, susup kalmak ...
Arama Sonucu – "Ma' sûma"
Ağız Açtırmamak
– çok konuşarak başkalarının söz söylemesine, konuşmasına engel olmak ...
ağız ağıza vermek (konuşmak)
– iki kişi birbirine pek yakın durarak başkaları işitmeyecek bir biçimde konuşmak ...
ağız aramak (yoklamak)
– öğrenmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak ...
Ağız dalaşı (dalaşması)
– Tartışma
– Sözle yapılan kavga. ...
ağız kullanmak
– duruma, ortama göre söz söylemek ...
ağız satmak
– yüksekten atarak kendini övmek. ...
ağız tamburası çalmak
– sözle avutmaya, oyalamaya çalışmak
– soğuktan dişleri birbirine çarpmak, çenesi titremek. ...
ağız tıkamak
– Konuşma imkanı vermemek ...
Ağız yapmak
– birini kandırmak, yanıltmak amacıyla duygularını, düşüncelerini olduğundan başka türlü gösterecek biçimde konuşmak
– Bir kimseyi sözle, davranışlarıyla oyalamaya, aldatmaya çalışmak ...
ağız yaymak
– açık ve dürüst konuşmaktan kaçınmak. ...
ağız yoklamak
– Ağız aramak, düşünce yoklamak, istimzaç etmek. ...
ağızda dağılmak
– genellikle hamur işi, iyi pişmiş ve lezzetli olmak. ...
ağızdan ağza dolaşmak
– bir söz herkes arasında söylenilmek ...
ağızdan dolma
– sıfat. Namlusu ağzından doldurulan (top veya tüfek) ...
ağızdan kapma
– sıfat. Başkalarından dinlemek yolu ile yarım yamalak edinilen (bilgi) ...
ağızdan kapmak
– bk. ağzından kapmak ...
ağızlama
– Ağızlamak işi.
– Tarlayı kazarken, kazılan yerle kazılacak yer arasındaki genişlik
– Fr. Protogala ...
Ağızlara Sakız Olmak
– Herkesin diline düşmek ...
ağlama
– Ağlamak işi
– Fr. Blutung ...
Ağlama duvarına dönmek
Herkesin derdini döküp sızlandığı biri hali ne gelmek. ...
ağlamak
– Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık vb.nin etkisiyle gözyaşı dökmek
– Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak.
-den, mecaz. Sızlanmak, yakınmak.
-e, mecaz. Bir duruma ü ...
ağlamak para etmez
– üzülmenin yararı olmaz. ...
Ağlamaklı olmak
– neredeyse ağlayacak duruma gelmek, ağlamalı olmak ...
ağlaşmak
-le Birlikte ağlamak
– Sızlanmak. ...